Tüm gün hızar çalıştı. Sesi rahatsız ediyordu. Kapıyı camı sıkı sıkı kapattım. Seansların verimi için. Ses devam ediyor, ben de duymamaya çalışıyordum. Acaba nerden geliyor? Diye düşünürken, seanslarda anlatılanları dinlerken, bu rahatsız edici sesi bazen de unutuyordum. Arada bir de, bencillik suçu ile kendimi yargılıyordum içimin mahkemelerinde. Karşıda yeni yapılan inşaat, alt kattaki komşum, yan taraftaki binalar... Herkesin ortak yaşam alanı bu sokak, ses de olacak, gürültü de olacak; diyerek hissettiğim rahatsızlığımı anlayışlı olmaya çeviriyordum.
Sonra akşama doğru... Birden devrildi... Canım kocaman armut ağacım. Dört mevsim izlediğim. Zihnimin, yüreğimin dinlendiği, mesai arkadaşım. Kuru dallarıyla sabrı, çicekleriyle ümidi, meyveleriyle gelişimi, sararak dökülen yapraklarıyla da 'süreç' leri öğrendiğim, sevgili belletmenim, güzel canım ağacım.
Sabahtan beri gelen ses şimdi anlaşıldı. Yıllar içinde büyüyen ağaç, saatler içinde kesilmişti. Üzerindeki toplanamamış meyveleriyle... Yanındaki incir ağacı da kesilmişti. Artık yoktu. Boştu. Meydan açılmıştı. Genişlemişti. İhtimalen yerine beton bir bina yapılacaktı. Meyveleri lira olan.
İnsanlar, ilişkiler, yuvalar, aşklar da böyle olmuyor mu? Yıllar içinde büyüyor... Meyveler veriyor. Gölgelikler yapıyor. Sonra da saatler içinde, bitiveriyor...
Ağaçlarım yoktu artık. Zaman gerekecek boşluğuna alışmam için. Umarım kesilen ağaçların yerine yenileri dikilir. |