Hiç sitem etmezdi. Kimseyi incitmezdi. Nazikti. Her daim şükrederdi. Şikayet/serzeniş onun lügatında yoktu. "Selamın geliyor, yeter tlf ile aramasan da olur, işin var gücün var" derdi. Onunla konuşunca utanırdım şikayet eden hikayelerimden, mahcup olurdum seyrek yaptığım ziyaretlerimden. Her telefon görüşmemde zihnimden hemen bir ziyaret planı yapardım; en kısa zamanda gerçekleştirmek için.
Ne çok şey öğrendim ondan. Olgunluk, kibarlık ne kıymetli hazineydi; onun sarrafında şahit olduğum. Güzel ahlak gerçek din idi, onun diyanetinde tanık olduğum. Sabır en güzel azıktı, onun hasta yatağında izlediğim. Hoşgörü en zengin sofraydı, onun etrafıyla diyaloğunda dinlediğim.
O, benim amcamdı. Pazar günü büyük bir misafiri gelmiş; Azrail. Onu ziyaret edince de, yanında almış götürmüş... Cevdet amcam güneşi bu dünyada battı ve başka diyarlara doğdu... İçimde acı değil çoşku vardı. Hüzün değil sevinç vardı. Biraz da hürmetle karışık kıskançlık vardı. Yüce dosta kavuşmuştu...